SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SUNNE BAHSİ

<< 4691 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي حَازِمٍ قَالَ حَدَّثَنِي بِمِنًى عَنْ أَبِيهِ عَنْ ابْنِ عُمَرَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْقَدَرِيَّةُ مَجُوسُ هَذِهِ الْأُمَّةِ إِنْ مَرِضُوا فَلَا تَعُودُوهُمْ وَإِنْ مَاتُوا فَلَا تَشْهَدُوهُمْ

 

İbn Ömer (r.a.)'dan (rivayet edildiğine göre)

 

Rasûlullah (s.a.v.): "Kaderiyye (fırkası mensupları) bu ümmetin nıecusileridir. Eğer (onlar) hastalanırlarsa ziyaret etmeyiniz, ölürlerse cenazelerinde bulunmayınız" buyurmuştur.

 

 

İzah:

Tirmîzi, kader: İbn Mace. mukaddime; Ahmed b. Hanbel, 86, 125.

 

Kader: Allah Teâla hazretlerinin ezelden ebede kadar olacak şeylerin, zaman ve mekânını vasıflarını, özelliklerini, kısaca ne şekil ve ne zaman olacaklarsa, onların hepsi­ni ezele, daha onlar meydanda yokken bilip, o şekilde takdir etmesine de­nir. Bu takdir, Allah'ın İlim sıfatıyla ilgilidir.

 

Kaderle ilgili diğer bir terim de kazadır. Kaza, Cenab-ı Allah'ın ezel­de irade ve takdir buyurmuş olduğu şeylerin, zamanı gelince, her birini ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun olarak yaratmasıdır. Bu da Al­lah'ın Tekvin (yaratma) sıfatı ile ilgilidir.

 

Kısaca, herhangi bir şeyin belirli bir şekilde meydana gelmesini Al­lah'ın dilemiş olmasına kader, bu dilemiş olduğu şeyi zamanı gelince meydana getirmesine de kaza denir.

 

Bu tarifler Maturidilere göredir. Eşariler, Maturidilere nisbetle, kadere kaza, kazaya da kader manası verirler.

 

Kaderiyyc (kaderi inkâr edenler) olmuş-olacak bütün hadise ve eşya­nın ezelî olan ilm-i ilahide mevcud olup, yazılı bulunduğunu kabul etme­yenler, kullara ait fillerin Allah'ın yaratmasıyla değil, kulun icadıyla mey­dana geldiğini kabul edenlerdir. Çoğu zaman Mu'tezile ile birleşirler. Fa­kat Kaderiyye Mutezileden önce zuhur etmiştir.[Bk. Topaloğlu Bekir. Maturidiyye Akaidi, 202.] Kaderiyye mensupla­rı Mu'bed el-Ciihcni'nin ve Gaylan ed-Dimeşkî'nin tabileridir. Ez-Zehebı'nin de dediği gibi Ma'bed el-Cüheni doğru ve güvenilir bir tabii idi. Lakin kötü bir yol açmıştır. O kader inancı hakkında ilk konuşandır.[Bk. 4695 numaralı hadis.] Basra'da Hasan-ı Basri'nin meclisine devam ederdi.

 

İbn Ebî Hatim onun hakkında şöyle demektedir: "Ma'bed, Medine'ye gelmiş ve orada halkı ifsad etmiştir" İbn IVlace, Sünen'inde onun hakkın­da şöyle rivayet etmiştir:

 

"Ma'bed el -Cüheni ve Ata İbn Yesar, Hasan el-Basri'ye gelmişler ve şöyle demişlerdir: "Ey Ebu Said, o melikler müslümanların kanını akı­tıyorlar. Mallarını alıyorlar ve bizim fiillerimiz Allah'ın kaderi üzerine cereyan ediyor diyorlar ne dersin?" Hasan el-Basri de cevabında: "Al­lah'ın düşmanları yalan söylemiştir" demiştir. Basra'da fitne büyüyünce Haccac Ma'bed el-Cühenî'ye işkence yapmış ve Abdulmelik b. Mervan'ın emri ile 80 senesinde asılarak idam edilmiştir. Zehebi'nin rivaye­tine göre onun öldürülmesi Abdurrahman b. cI-Eş'as ihtilaline katıldığı için siyasi sebeplerle olmuştur.[ez-Zehebî. Mizanü'l-İ'tidâl. IV. 141.]

 

Netice itibariyle irade ve ihtiyar hürriyetine kail olanlar zıddindan tü­retilmiş isim kabilinden "Kaderiyye" adıyla tanınırlar. Bunların "Kade­riyye" diye isimlendirilmesinin sebebi, ilahi kaderi inkar etmeleridir. Bu şu manaya gelir: Onlar, kulun Allah Teâlâ'nm dahil olmaksızın başlı ba­sma ve müstakilleri fiil yaratacak bir kudrete sahip olduğunu kabul eder­ler.

 

Mutezile de Kaderiyye diye isimlendir ilmeye başlanmıştır. Çünkü on­lar da kulların fiillerini kulların kendi kudretlerine bağlamışlar ve o fiillerdeki ilahî kudreti inkâr etmişlerdir.

 

Mutezile bu ismi kabul etmemektedir. Onlara göre bu ismin kadere, hayır ve şerrin Allah'dan olduğuna inananlara verilmesi daha uygundur.

 

Bunun içindir ki Mutezile ve Eşariyye birbirlerini Kaderiyye diye isimlendirmişlerdir. Çünkü biri kaderi kula nisbet ettiği için, diğeri ise ka­deri nefyettiği için bu isme hak kazanmışlardır. Bazıları da bu mevzuda şöyle demişlerdir: "Kaderiyye'nin bu isimle anılmasının sebebi şudur: Çünkü onlar ilk olarak araştırmalarına ve tetkiklerine mevzu olarak bu konuyu almışlardır."

 

Ümmet: Din, millet, yol gibi manalara gelir. Bütün müslümanlan içi­ne aian bir kavramdır. Ümmet müslüman kavimlerden meydana gelir.

 

İslam, insanı kendi kavmine daha çok bağlanmasından dolayı kmamamıştır. Bununla birlikte bütün müslümanlar arasındaki derecelendirmeyi kavim, ırk, kan bağı vs. değil, takva belirler.[Hucurat 13]

 

Akraba, aile ve menfaat bağlan, Allah ve Nebiden ve Allah yo­lunda cihaddan üstün değildir.[Tevbe 24]

 

"Ancak ınü'minlcr kardeştirler,"[Hucurat 10]

 

Bu esaslardan hareketle, İslam, bütün müslümanlan tek bir ümmet saymıştır. Vatan, renk, dil, ırk farklılıkları ümmetin teşekkülüne engel değildir. Nitekim. "Şüphesiz bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin rabbiniziın. O halde bana ibadet edin"[Enbiya  92] Duyurulmuştur.

 

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif, Kaderiyye mezhebinin aleyhine ve onların sapık bir yolda olduklarına dair en büyük delillerden biridir.

 

Her ne kadar "Kaderiyye" bu ismin kendilerine ait olamayacağını id­dia etmişlerse de, ümmet arasında bu isim onlara layık görülmüş ve onla­ra verilmiştir. Ayrıca Hz. Nebiin Kaderiyye*yi Mecusilere benzet­mesi de bu ismin gerçek sahibinin onlar olduğunu açıkça ortaya koymak­tadır.

 

Şöyle ki mecusiler (ateşperestler) birisi nur, diğeri zulmet olmak üze­re iki yaratıcı bulunduğuna hayırları nurun, serleri de zulmetin yarattığı­na inanırlar. Hayrı Allah'ın şeni de kulların yarattığına inanmaları sebe­biyle bu ümmet içerisinde Hz. Nebiin teşbihine uygun düşenler, "Kaderiyye"diye anılan mezheb mensuplarıdır. Kendilerinin bunun aksi­ni iddia etmeleri gerçeği değiştirmez,

 

Binaenaleyh bu fırkaya mensup olan kimselerin hastalarını ziyaret et­mek ve cenaze merasimlerine katılmak caiz değildir. Sirac'üd-din el-Kaz-vînî bu hadisin mevzuu olduğunu söylemişse de bu doğru değildir. Çün­kü Tirmizi onun hasen olduğunu, Hakim de sahih olduğunu söylemişler­dir.

 

Bu konuda ileri sürülen diğer iddialar da çürütülmüştür.